10 Nisan 2012 Salı

Scooby'den Yağ Çıkartmak


eddie izzard, bayıldığım bir ingiliz komedyen. stand up gösterilerinden birinin bir bölümünde scooby doo'dan bahsediyor ve diyor ki; "shaggy ve scooby amerikan edebiyatının en önemli karakterlerinden ikisidir. inanılmazlardır çünkü korkaktırlar. tüm edebiat tarihinde bu kadar korkak olup da bu kadar özdeşleşilebilen başka bir karakter örneği bulamazsınız. korkaklığa ve sandviçlere inanırlar. ama biz de onlara inanırız, özdeşleşiriz ve tüm macera boyunca onların yanında yer alırız..." 


harika tespit gerçekten... bununla birlikte ben scooby doo'yu yalın pozitivist, rasyonelist bakış açısı ile anıyorum. bu süt danuasının her bölümünde muhakkak bir hayalet, bir hortlak, bir uçan terbiyesiz peyda olur, kahraman-anti kahraman karması teenager suç avcıları da asla bunların gerçek olabileceği ihtimaline teveccüh etmez, muhakkak işin içinde bir piçlik mevcuttur diye düşünür, hakikaten de bölümün en sonunda şüphelinin kafasından hortlak maskesini çıkartıp, bizlere kötü adamın nasıl katakullilerle çocuk zihinlerimizi kandırıp kendine inandırdığını anlatır, suçluyu adalete teslim ederler (burasını salladım... ama teslim etmiyorlarsa kendileri kaybeder), hep bir takım düzenekler, maskotlar, kandırıkçı aparatlar kullanıldığını, hayalet mayalet diye bir şey olamayacağını bölüm bölüm kafamıza kakarlardı. sebep-sonuç ilişkisi denilen nane dimağlarımıza yer etsin yer eylesin ki yarın öbürsü gün uçan bir vampir gördüğümüzde (problem uçmasındaymış gibi) bunun mantıklı bir nedeni olmak zorunda olduğunu düşünelim istiyorlardı. misyon buydu buymasına da, scooby ve shaggy her zaman bu gerçek üstü durumların gerçek olduğuna inanır, yahut en azından soğukkanlı davranamaz ve kaçacak delik ararlardı. hakikaten bizi temsil ediyorlardı; gördüklerimiz o kadar ikna ediciydi ki ardını arkasını düşünmez ve hayaletten korkardık, derdik ki "şimdiye kadarkiler düzmeceydi tamam ama bu seferki cidden umacı galiba..." anti kahraman diye boşuna söylemedim, bizim gibi iyi niyetli ve aptaldı ve her bölümde mental anlamda kaybederdi scooby. her bölümde "reason" kazanırdı. peki umrunda mıydı itin? pek tabii ki hayır. o bölüm sonunda götürdüğü sosisliye, krakere bakar, pek yakında yeniden bir sürreel durumla karşılaşıp tırsmaya devam ederdi. tıpkı bizim gibi... bal gibi hayatın alegorisiydi üstadım. ekstrem örnekler verir ve esasen bu dünyanın bin yıllardır yaşadığı en temel problemlerden biri olan akıl - batıl savaşını yeniden yaşatırdı. çocuk dogmalarla büyümesin, her söylenene inanmasın, sorgulasın, altını üstünü deşsin ve gerçeğin soğuk yüzüyle hemhal olsun ki büyüdüğünde tek katmanlı dogmatik irrasyonel bir dangalak olmasın derdi. çizgiydi, hanna barbera'ydı ama semantik olarak bir 1984'ten farkını gösterene renkli televizyon hediye edeceğimi de necip milletimize duyurmak isterim. böyle üfürük analoji duymadım diyecekler için geliyor: hayat, bizim türümüz için sokrates ve tanrıların savaşından ibaret olmaktan bir adım ötesi değil ise, scooby'den yağ çıkartma şanı da bizdedir.